17 Eylül 2007 Pazartesi

Yangınların Ardından

Yangınların Ardından

Her yaz olduğu gibi bu yaz aylarının başından beri ormanlarımız yanıyor. Yanan yemyeşil ormanlarımızın yerini kapkara küllere alıyor. Kuşkusuz bu duruma sadece bizde değil dünyanın her yerinde görülmektedir. Amerika’da Trakya büyüklüğünde “Yellow Stone Parkı” ormanı günlerce yandı. Yangından sonra sadece ormanın etrafını çevreleyen tel örgüleri kalmıştı. Park olduğu gibi kaldı ve yanan ağaçlar toplanmadı. Yangından birkaç gün sonra yosunumsu bir tabakanın yanmamış bitkileri kapladığı ve yeni filizlerin sürdüğü görüldü. Bizde ise orman yangını çıktığı zaman üst düzey yetkililer “yangın kontrol altına alınmıştır. Soğutma çalışmaları tamamlandıktan sonra dozerler yollanacak ve yanan orman sahası tıraşlanacaktır” diyor ve ekliyor “bahar ayında ağaç dikimi yapılacak kimsenin şüphesi olmasın!”
Peki, bu ne kadar doğru bir söylemdir. Kimse bunu irdelemiyor. Yangın ile orman büyük bir tahribat uğradığı yetmiyormuş gibi bakanlıktan da bir darbe geliyor. Nasıl olursa olsun ölü ağaçlar ormanda verimliliğin ve çevresel hizmetlerin sürdürülmesinde anahtar rol oynayan önemli unsurlardır. Bu çevresel hizmetler arasında ekolojik dengenin devamı ve karbon depolanması gibi faydaları da var. Ormanda ölü ağaçların varlığı ya da yokluğu bir tercih değil, kaçınılmaz bir gerekliliktir. Ormanda gördüğümüz yere yatık kuru bir ağaç gövdesinin bizim için pek anlam ifade etmeyebilir ama orman ekosistemi için rahmet niteliğindedir. Ormanda kurumuş gövdelerin ve dalların faydasını beş önemli başlık altında toplaya biliriz;
1.Canlılar için yaşam ortamı sağlaması,
2.Karbonu uzun süre bünyesinde tutması,
3.Erozyonu önlemesi,
4.Toprağa organik madde sağlaması,
5.Böcek, mantar ve bakteriler için besin kaynağı sağlamasıdır.
Ancak şu da unutulmamalıdır küle dönmüş bir ormanda yangın kalıntılarını toplamamız gereken durumlarda olabiliyor. Radikal Gazetesinde (29 Ağustos 2007) Yangın Denizi de Yakacak* adlı haberde yangın ile oluşan küllerin yağmurlarla denize ineceğini, görüş mesafesi üç metrenin altına düşerse kül örtüsü ışıkla bitkisel kökenli canlıların irtibatını keseceğini buda denizin ekolojik dengesinin bozulacağı yazıyordu haberde. Böyle bir durumda kalıntılar toplanmalı ve ağaçlandırma yapılmalıdır tabi ki.
Ülkemizde orman yangınlarından sonra yapılan bir diğer sorgulanması gereken diğer bir unsurda yanan yere yerel ağaç türleri yerine yabancı ağaç türlerinin dikilmesidir. Dikilecek olan türün bölgeye yabancı olması genetik kirlilik yaratmasının yanında biyolojik istila da yapabilir. (Emin olunki gelecekte Biyolojik İstila kelimesini Paris Hilton kelimesinden daha çok duyacaksınız) Oysaki yerel bitki türlerimiz bizim için bir biyolojik zenginliktir. Bunların yerine ülkemizde doğal yayılışı olmayan ya da ülkemizde doğal yayılışı olup fakat dikilecek bölgede bulunmayan bir bitkiyi dikmek bir cinayettir.
Rus genetikçi Vavilov dünyada on iki gen merkezi olduğunu, bunlardan bir tanesinin de Anadolu olduğunu söylemiş. Harlan ise Anadolu’da beş mikro gen merkezi olduğunu belirtmiştir. Bu kadar zengin bitki çeşitliliğimizin olmasına karşın biz neden mesela yanan bir makilik alanın yerine çam ağacı dikiyoruz işte bunu bir türlü anlayabilmiş değilim.
Kısacası orman yangınından sonra biz ormanı bir daha yakıyoruz.
Aslında biz kendi geleceğimizi yakıyoruz haberimiz yok!




*http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=231301

Şükrü Esin
Yüzüncü Yıl Üniversitesi
Fen Fakültesi
Biyoloji Bölümü 4.Sınıf
Van Genç TEMA Başkanı